MURİS MUVAZAASI SEBEBİ İLE TAPU İPTAL TESCİL DAVASI

Güncel İçtihatlar , , , , , , , ,

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2018/5566 E. , 2020/232 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 16.01.2020 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili Avukat … ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: -KARARDava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir. Davacılar, mirasbırakan …’ın … ada … parsel sayılı taşınmazdaki paylarını, baldızı olan davalı …’ye, ilk eşinden olan oğlu davalı …’a ve evlilik dışı ilişkisinden olan oğlu davalı …’a satış suretiyle temlik ettiğini, işlemlerin mirasçıldan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişledir. Davalılar vekili, davalı …’nin dava konusu taşınmazı, mirasbırakanın kendisi ve eşinden aldığı 100.000,00 Euro karşılığı ayrıca üst katlardan 2 daire vermeyi taahhüt ederek satın aldığını, mirasbırakanın 15.02.2011 tarihli anlaşma ile de borçlu olduğunu kabul ettiğini belirterek davanın reddini savunmuş, diğer davalılar adına dosyaya cevap vermemiştir. Mahkemece, yargılama avansının süresinde yatırılmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece “…mahkemece ön inceleme duruşmasından önce davacılar vekiline yargılama gideri avansının yatırılması ihtaratını içeren muhtıranın 01.11.2013 tarihinde tebliğ edildiği, davacılar vekilince muhtırada belirtilen tutarın verilen süre içinde 12.11.2013 tarihinde PTT … … Merkez şubesinden havale edildiği, muhtıra içeriğinde tutarın mahkemenin bulunduğu yer dışında bir yerden yatırılmak istenmesi halinde izlenecek yol hakkında herhangi bir açıklamada bulunulmadığı, öte yandan yargılamanın gecikmesine neden olunduğuna ilişkin bir belirleme de bulunmadığı, bu durumda yukarıda belirtilen yasal düzenleme ve yargısal kararlar gözetildiğinde mahkemece yazılı gerekçelerle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş olması doğru değildir..” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1948 doğumlu mirasbırakan …’ın 08.05.2012 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacılar üçüncü eşi …, boşandığı ikinci eşi …’dan olan …, davalılar ölen ilk eşi …’dan olan …, evlilik dışı ilişkisinden olan …, dava dışı ilk eşi …’dan olan … ile evlilik dışı ilişkisinden olan … ve …’yi bıraktığı, … ada … parseldeki 95/304 pay mirasbırakan adına kayıtlı iken, 28.11.2011 tarihinde bizzat 209/1444 payını (11/76) üzerinde bırakıp 51/608 payını dava dışı kardeşi …’ye, 51/508 payını kardeşi …’nin eşi olan davalı …’ye temlik ettiği, mirasbırakanın … 17. Noterliği’nin 28.11.2011 tarih ve 23816 yevmiye nolu vekaletnamesi ile vekil tayin ettiği davalı …’nin 07.03.2012 tarihinde … ada … parseldeki 11/76 pay mirasbırakan adına kayıtlı iken 14/304 payını davalı …’a, kalan 30/304 payını da diğer davalı …’a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile Türk Medeni Kanununun (TMK) 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir. Somut olaya gelince; tanık deliline dayanan davacılar vekili 15.03.2018 tarihli celsede tanık bildirmeyip mevcut delillere dayandıklarını beyan etmiş ise de, dosyadaki delillerle de temlikin muvazaalı olarak mal kaçırma kastı ile yapıldığı iddiası usulen kanıtlanabilmiş değildir. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Kabule göre; hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilemeyeceği gözetilmeksizin 6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesine aykırı olarak hüküm tesisi de isabetsizdir. Davalıların yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir